Karadeniz'in Kalbi; Trabzon
KARADENİZ’İN KALBİ : TRABZON
Karadeniz’in kalbi Trabzon’da masal gibi bir yolculuk…Yeşilin binbir tonu, sislerin içinde kaybolan dağ köyleri ve tarihle iç içe geçmiş bir şehir Trabzon. Farklı türden bir çok bitkiye ev sahipliği yapan Trabzon her mevsim yağışlarıyla meşhurdur. Bu eşsiz şehrin tarihi de kendisi kadar büyüleyici ayrıca tarihi M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanan Trabzon (antik adıyla Trapezus), Roma ve Bizans İmparatorlukları için her zaman kilit bir liman ve askeri üs olmuştur. 1204 yılında kurulan Trabzon İmparatorluğu'nun başkenti olarak yaklaşık 250 yıl boyunca bölgede siyasi ve kültürel bir merkez olarak hüküm sürmüştür. 1461'de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmasıyla yeni bir döneme giren şehir, İpek Yolu güzergahındaki konumuyla ticari önemini korumuştur. Bu zengin tarih, Sümela Manastırı, Trabzon Ayasofya'sı, Trabzon Kalesi ve şehirdeki çok sayıda tarihi konak ve cami gibi mimari eserlerle günümüze taşınmaktadır. Trabzon, kendine özgü kültürel yapısıyla da dikkat çeker. Kemençe ve davul-zurna eşliğinde oynanan enerjik halk oyunu "Horon", bölgenin sosyal yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Yerel şive, özgün el sanatları ve zengin mutfak kültürü, şehrin kimliğini oluşturan diğer önemli unsurlardır. Kuymak (mıhlama), Akçaabat köftesi, Karadeniz pidesi ve hamsiyle yapılan onlarca çeşit yemek, Trabzon gastronomisinin temel taşlarıdır.
Trabzon ili, tarihi mirası, ekonomik potansiyeli, doğal kaynakları ve zengin kültürel dokusuyla Doğu Karadeniz Bölgesi'nin stratejik bir merkezi ve Türkiye'nin önemli bir değeridir. Geçmişten aldığı gücü bugünün dinamizmiyle birleştirerek gelişimini sürdürmektedir. Trabzon'a yapılacak bir seyahat, sıradan bir tatilin ötesinde, ufkunuzu genişletecek çok yönlü bir deneyimdir.
Trabzon gezisinin size kültürel açıdan katacakları;
Tarihsel Derinlik Algısı: Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan, Roma'dan Bizans'a, Trabzon İmparatorluğu'ndan Osmanlı'ya uzanan bir medeniyetler beşiğinde bulunmak; tarih kitaplarında okunanları yerinde görme ve daha derin bir tarih bilinci kazanma imkanı sunuyor.
Doğaya Saygı ve Hayranlık: Yeşilin en cesur tonlarının maviyle buluştuğu, heybetli dağların, serin yaylaların ve coşkun derelerin oluşturduğu coğrafyayı deneyimlemek, insana doğanın gücü ve estetiği karşısında bir hayranlık ve saygı duygusu aşılıyor.
Kültürel Farkındalık ve Empati: Kemençenin ve horonun coşkusuna tanık olmak, kendine has şivesiyle misafirperver halkıyla sohbet etmek, bölgeye özgü gastronomik lezzetleri tatmak, Türkiye'nin kültürel zenginliğini ve çeşitliliğini daha yakından anlama fırsatı verir.
Gastronomik Keşif: Trabzon mutfağı, sadece bir yemek kültürü değil, aynı zamanda coğrafyanın ve yaşayış biçiminin bir yansımasıdır. Kuymaktan Akçaabat köftesine, hamsiden mısır ekmeğine uzanan bu lezzet yolculuğu, damak zevkini geliştiren özgün bir keşif sunar. Trabzon, ziyaretçilerine tarih, doğa ve kültürü bir arada sunan zengin bir gezi rotası vadediyor.
Trabzon’un
tarihi ve kültürel miraslarından bahsetmeden de geçemeyiz
TRABZON’DA GEZEBİLECEĞİNİZ YERLER;
DOĞANIN KUCAĞINDA: UZUNGÖL
Trabzon denince aklımıza ilk gelen yerlerden biri hiç şüphesiz Uzungöl. Çam ağaçlarıyla çevrili bir gölün etrafında kurulmuş bu köy, sanki bir kartpostal karesi. Sabah erken saatlerde kuş sesleriyle uyanmak burada sıradan bir şey. Yemyeşil doğası, sisli dağ manzaraları ve huzur veren gölü ile her yıl yerli ve yabancı binlerce turisti kendine hayran bırakıyor. Deniz seviyesinden yaklaşık 1090 metre yükseklikte yer alan bu doğa harikası, Kaçkar Dağları’nın eteklerinde saklı bir cennet gibidir. Uzungöl yalnızca doğal güzelliklerıyle değil, sunduğu çeşitli aktivitelerle de öne çıkıyor. Bu aktiviteler saymakla bitmiyor ama biz sizler için sıraladık, işte Uzungöl’de yapabileceğiniz aktiviteler;Göl etrafında yürüyüş ve bisiklet turu; doğayla baş başa kalmak isteyenler için göl çevresinde yürüyüş yolları ve bisiklet parkurları bulunur, bu parkurlar doğanın içinde sizleri bekliyor.Yayla turları; Demirkapı, Şekersu ve Yaylaköy gibi çevre yaylalara yapılan turlar, Uzungöl deneyiminizi taçlandıracak.Fotoğrafçılık; Sisli sabahlar, ahşap evler ve yansıma manzaraları ile fotoğraf tutkunlarının da uğrak noktası oluyor, burada küçük bir fotoğraf molası vermek sizlere çok iyi hissettirecek. Yamaç Paraşütü ve ATV Turları; Macera sevenler bu tur sizlere unutamayacağınız deneyimler sunmayı da ihmal etmiyor. Yamaç Paraşütü ve orman yollarında nefes kesen ATV sürüşleri sizlere unutamayacağınız bir deneyim sunuyor. Bu saklı cennet sadece görsel şölen sunmakla kalmıyor aynı zamanda Karadeniz mutfağının seçkin lezzetlerini de tatmamızı imkan sağlıyor. Kuymak, laz böreği, mısır ekmeği, taze alabalık ve kara lahana sarması buranın olmazsa olmaz lezzetlerinden sadece birkaçı. Sizlerle birlikte bu saklı cenneti keşfedeceğimiz için çok heyecanlıuız.
Trabzon'un Terası: Şehri ve Denizi Ayaklarınızın Altına Seren Boztepe Keyfi
Trabzon'u tek bir karede, tüm ruhuyla hissetmek isteseydiniz, o yer neresi olurdu? Cevap hiç şüphesiz Boztepe'dir. Şehrin hemen üzerinde, adeta bir balkon gibi konumlanmış olan Boztepe, size sadece bir manzara değil, aynı zamanda Trabzon'un kalbinin attığı, en keyifli anlarına tanıklık edeceğiniz unutulmaz bir deneyim sunuyor. Gündüz saatlerinde Boztepe'ye çıktığınızda, Karadeniz'in mavisi, şehrin hareketli dokusu, limandaki gemiler ve hatta havalimanına inip kalkan uçaklar bile ayaklarınızın altındadır. Akşam olduğunda ise bu manzara, şehrin ışıklarının bir gerdanlık gibi parladığı, büyüleyici bir tabloya dönüşüyor. Her iki zaman dilimi de kendine has bir güzellik sunuyor. Boztepe'nin keyfini en iyi ne zaman çıkarırım derseniz, bizim tavsiyemiz kesinlikle gün batımına yakın saatlerdir. Güneşin denizin üzerinde batışını ve hemen ardından şehrin ışıklarının bir bir yanmaya başlamasını izlemek, gerçekten büyülü bir andır.
Karadağ'ın Yamacındaki İnanç ve Sanat Abidesi: Sümela Manastırı
Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, Trabzon ilinin Maçka ilçesi sınırları içerisinde yer alan Sümela Manastırı, sadece mimari bir yapı değil; aynı zamanda sarp coğrafyanın, derin bir inancın ve yüzyıllara meydan okuyan sanatın vücut bulmuş halidir. Altındere Vadisi'ne hakim Karadağ'ın yalçın bir yamacına, yerden yaklaşık 300 metre yükseklikte konumlanmış bu görkemli yapı, hem yerli hem de yabancı ziyaretçileri için bir hayranlık ve keşif noktasıdır. 1923 yılındaki nüfus mübadelesi sonrası terk edilen manastır, uzun bir sessizlik döneminin ardından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Özellikle son yıllarda gerçekleştirilen kapsamlı jeolojik güçlendirme ve restorasyon çalışmalarıyla, yapı sağlamlaştırılarak yeniden ziyarete açılmıştır. Bu çalışmalar sırasında, daha önce bilinmeyen gizli bir şapel ve yeni freskler de gün yüzüne çıkarılmıştır. Bugün bir anıt müze olarak hizmet veren Sümela Manastırı, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer almaktadır. O, yalnızca bir turistik destinasyon değil, aynı zamanda farklı kültürlerin ve inançların bir arada yaşama mirasının, insan azminin ve sanatın doğa ile mücadelesinin somut bir kanıtı olarak dimdik ayakta durmaktadır. Sümela'yı ziyaret etmek, tarihin, sanatın ve doğanın kesiştiği bu kutsal mekanda unutulmaz bir yolculuğa çıkmak anlamına geliyor.
Bu görkemli yapının asırlar süren yapılış serüveni, bir efsaneyle başlayıp imparatorların himayesinde gelişen, her taşında emek ve adanmışlık barındıran olağanüstü bir hikayedir. Manastırın yapılışının kökeni, M.S. 4. yüzyıla dayanan bir rivayete dayanır. Atina'dan yola çıkan Barnabas ve Sophronios isimli iki keşişin, rüyalarında gördükleri Hz. Meryem ikonasının peşinden bu el değmemiş topraklara geldikleri anlatılır. Rivayete göre ikona, onları bugün manastırın kalbi olan doğal mağaranın bulunduğu yere yönlendirir. Sümela'nın yapılışındaki ilk ve en temel adım, bu doğal mağaranın bir ibadethaneye dönüştürülmesidir. Bu durum, yapının organik bir şekilde, doğanın sunduğu bir imkân üzerine kurulduğunu göstermektedir. İlk çekirdek, insan eliyle oyulmuş veya inşa edilmiş bir yapıdan ziyade, kutsallık atfedilen bir mağaranın düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Bu ilk "Kaya Kilisesi", manastırın gelecekteki tüm gelişiminin merkezi olmuştur. Sümela Manastırı, tarihi boyunca barındırdığı kutsal emanet, hizmet ettiği hacı kitlesi ve yaşattığı kesintisiz manastır geleneği ile Ortodoks dünyasının en kutsal mekanlarından biri olmuştur. Bugün ise farklı inançlara mensup insanlar için bir kültürel miras olmasının yanı sıra, Ortodoks Hristiyanlar için köklerini, manevi tarihlerini ve en derin inançlarını buldukları kutsal bir ziyaretgah olmayı sürdürmektedir.
Cumhuriyet Mirasının Trabzon'daki Zarif Temsilcisi: Atatürk Köşkü
Trabzon'un Ortahisar ilçesine bağlı Soğuksu semtinin çam ağaçlarıyla bezeli, huzurlu yamaçlarında yer alan Atatürk Köşkü, yalnızca mimari bir şaheser olmakla kalmayıp, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatındaki önemli anlara tanıklık etmiş paha biçilmez bir anıt mekandır. Zarafeti ve tarihi derinliğiyle, ziyaretçilerini geçmişe doğru anlamlı bir yolculuğa çıkaran bu yapı, şehrin en önemli kültürel ve tarihi varlıklarının başında gelmektedir. Bodrumu ile birlikte dört katlı olan yapının dış cephesinde özenli bir taş işçiliği, iç mekanlarında ise zengin kalem işi bezemeler, ampir tarzı alçı tavan süslemeleri ve göz alıcı mozaik döşemeler dikkat çeker. Yığma tekniğiyle inşa edilen Köşk, simetrik olmayan planı ve zarif çıkmalarıyla döneminin mimari anlayışını ve estetik zevkini başarıyla yansıtmaktadır. Trabzon Atatürk Köşkü, mimari güzelliğinin ötesinde, Cumhuriyet tarihimizin kritik bir anına ev sahipliği yapmış kutsal bir mekandır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasını yaşatan ve onun milletine bıraktığı en büyük miras olan manevi kişiliğini yansıtan bu yapı, her Türk vatandaşının ve tarih meraklısının mutlaka ziyaret etmesi gereken, ilham verici bir kültür hazinesidir.